Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

YABANCI

  Sana bakan sessizlik dolu gözler Etrafında onlarca insan seni dinler ve izler Ama gurbettesindir kalb-i derinde Berduş gibi dolanırsın zihninin içinde Yaşarsın yüzlerce sonu tek defada Ve yalnızlığını görürsün Her sonun başlangıcında Bu bir paradoks mudur? Yoksa kırılacak mı bu zincir bir yerde? Kırıldığında bu zincir ben de gidecek miyim bu bedenden Kâinatı aşabilecek miyim bu güç ile Tek mi geçeceğim zehr-ü şehirleri Yoksa her şehirde bir kişiyi kurban mı edeceğim? Maddiyat için var olunca Manevi şehirler hiç değer görür mü sence Zihin, Ruh, Kalp birleşmeyince Oyun bahçesinde zaman eğlendiren berduşlardan farkımız ne? Ve Neden? Neden isteyerek bunu yapıyorsunuz kendinize? Neden zehr-ü zaman gibi geliyor size şu boş zaman dilimleri? Vay benim yoldaşlarım Boşvermişlik ve maddiyat Sizin de zamanınız gelsin diye umut ve niyaz ediyorum.

RUH

Sahipsiz bir vücutta gibiyim Terkedilmiş asırlar önce Her gelen bir iz bırakmış Son anlarını sırtlamak bize kalmış Kalan son birkaç kişiden biriyim Organlar bitmiş Kan kurumuş Beyin yok olmuş Çürümüş bir koku Ama biz Ruh’u ayakta tutmaya çalışıyoruz son nefeslerimizle Ruh neden direniyor hala Bitmiş bir beden için? Sorsan Ruh’a son nefesinle Ne için? Der ki sana Senden sonra gelecek son nefer için Umut var hala Kalpler kurusa da Son göz yaşı Ruh’tan dökülecek Sağlıklı bir beden için Biz sona kalan birkaç kişi Ruh’a teslim ederken ruhumuzu Zamanın dolmasını bekliyoruz Ruh’u yavaş yavaş beslerken ruhumuzla Zamanın dolacağı günü bekliyoruz.

YİNE RAKS EDERKEN GÖKYÜZÜNDE GÜNLERDEN BİRİNDE

Sabahın erken gecenin geç saatlerinin birinde Gökyüzünde raks ederken her zamanki gibi Tekerrürden ibaretti yaşam Kolaylığı buradaydı aslında Sıradan, olağan yaşamlarda gizliydi rahatlık Ancak biz gibiler rahat duramaz Yaşam için her zaman bir farklılık gerekliydi hayatta Dışardan dünyayı izlerken Milyarlarca bakış açısının nasıl da birbirine karışmadığına hayret ederdim Çok yüce bir olayın ortasında kalmış gibi hissederdim İlişkileri anlayamaz Basitleştirilen onca şeye karşı çıkardım Çünkü her şeyin vardır bi nedeni Ve her şey birbiriyle ilişkilidir aslında Derdim Anlamazdı onlar Anlayamazdı Basitliğe alışmış kişiliklere ne anlatabilirdim Anlatmaktan vazgeçerek susmayı öğrenmek istedim Kalplere dokunmak yerine onlardan uzaklaşmak Basit olan bu değil miydi zaten Herkesin yaptığını yapmak Hayatın mutluluğuna bir adım daha atmaktı bu fiil Olmadı Başaramadım Dokunmadan duramadım bir şeylere İz bırakmam lazımdı bırakabildiğim kadar Bunu...

Hayal et şehir

  Suyla donatılmış bir şehir düşündüm Sıcak ve çok sıcak bir mevsim Serinlemek isteyen insanlar için her yer müsait Sonsuz bir kayıp cennet Korku var Kimse serinlemek istemiyor Bilinmeze dalmak çok cesurca geliyor Oysa ki sadece su Seni arındıracak bedeninden Duygularını söküp alacak Aklını başından alıp seni inanılmaz hülyalara daldıracak İnsan böyledir işte aslında dedim Kendi oluşturduğum şehirde Oluşturduğum insanlara kızdım ve sinirlenip Kendime sadece tek bir kişi oluşturdum Su kendisiydi Ve çöldü şehir artık Benim suyum da ondaydı Ancak o bilinmez olduğunu fark edip Kendisinden korktu Şehri çölün yalnızlığına terk etti Kendime kızdım bu defa Ve bir şehir daha oluşturdum Bu defa ne su vardı ne de çöl Bir ben vardım Bir de beni ben yapan hayalet

2 kişi

  Biz burada 2 kişiyiz Kalplerde bir pırıltı Sonsuzluğa ulaşmak isteyen vücutlar Ve haykırışlar Ne istediğimizi biliyoruz Sorun ömürdü Ne kadar kısa görünse de o kadar uzundu aslında Sonsuzluğa ulaşmak isterken bir engeldi önümüzdeki Mutlak Kudret’e varmak ne kadar zormuş meğer Şu endüstriyel topluluklarda bir isyanmış insan olabilmek Bir devrimmiş kalplere nuru haykırabilmek Kelepçelenmiş beyinlere Hakk’ı anlatmak ne zormuş meğer Nasip olur mu son nefeste O’nu görebilmek Ruh bedenden ayrılırken mutluluk kanatlarını takabilmek Biz burada 2 kişiyiz Masanın ortasında bir kor Etraf zaten yangın yeri Kor bizi de yangına çevirmeye çalışıyor Zor bu devir Yangını söndürebilir mi bu 2 kişi Dener Ve davasını bir hışımla güder insan denen mahlukatlara karşı Devrim ağacı gibi şahit olur Zülfikar gibi yıkıp geçer ortalığı Sessizdir bu iki insan Sükûnetle bekler o günü O muhteşem günü Davasının sona ereceği ve mutluluk melekelerinin sınırlar...

sonsuz arayış

raks ederken zaman ve mekanla sonsuz ızdırap içinde varlığımı maddeye dayandırırken sonsuz bir arayışta gölgeler de ağırlık yapar mı ? ya da ruh mudur gölgelerdeki silüetin nedeni ? ışık, ağır mıdır bedenden ? neden ağır gelir ruh fiziksel materyallerden ? can sıkan madde değil maddeyi sıkan ise can can'ı ancak ancak nerede bulacak insan? can'ı canan'da arayan sadece birkaç düşünce ve lisan kalpler mühürlü yaşatılan kültlerde geçiriliyor hayat susmak erdem oldu mühürlü kalplere kalpsiz insan sahip olduğunu zannetti her maddeye secde etti âdem, âdem'e âdem'de maddeye ruh daralmaz mı kendinden hafif bir nesnenin önünde eğilmeye ? arayışı bitti ademin, ruh pes edince mutlak kudret verecek cezasını hak olan son günde hem âdeme hem maddeye

4 kisi

biz burada dört kisiyiz birimizin önunde kahve ve yarim sigara digerimizde yipranmis bir kitap ötekimizde dusunce deryasi sonuncumuzda ise bir kalem ve sararmis bir kagit hepimizin önü dolu ve herkesin cebinde bir hayat manasi dudaklarimiz ipeklerle dikilmis konusursak guzelligi bozulacak  anlamini yitirecek gozlerimizle birbirimizi anliyoruz gozlerde bir buhran var gecmisimizi anliyoruz gelecegimiz bile belli o buhranda kayboluyoruz gozler bir anda tek noktaya dikiliyor masanin ortasina ortasindan bir alev yeseriyor yuzumuzun ortasina ne bu? neden burada? elimiz ile dokunmaya calisiyoruz ama onda zemheri sogugu gozleri semada ve onun da dudaklari dikilmis kafamizi kaldiriyoruz gokyuzune aklin almayacagi bir sicaklik yagmur yagiyor atesten sicak bir elimizde ates var soguktan sicak ve biz kafamizi egip islerimize dönuyoruz birimizde kahve ve yarim sigara digerimizde yarim acilmis bir kitap ötekimizde dusunce deryasi sonuncumuzda ise bir kalem ve yarisi doldurulmus sararmis bir kagi...