Ana içeriğe atla

Quis Ego Sum

BEN KİMİM?



Uyandığım andan itibaren sosyal mecranın içinde buluyorum kendimi. Bir uygulamadan diğer uygulamaya geçip post post dolaşıp twit twit okuyorum. Dakikaların nasıl aktığını fark etmeden onlarca farklı konuda bir şeyler öğreniyorum. Peki bunların kaçını 1 dakika sonra unutmuyorum ya da kaçını önbelleğimden geçirip yararlanacağım ana kadar saklıyorum?

Her gün aynı ritüeli gerçekleştirirken bir anda aydınlanma hissiyle baş başa kaldığımı hissettim. Ben onlarca insanın fikirlerini, bilgilerini veya hayatını incelerken hepsinden bir şeyler kapıp kendimi onlara benzetmiyor muydum? Kendi yaş grubumdakilerin çoğunluğunu oluşturan ve bir kalıba sığdırılan insanlardan mı oluyordum?

O kalıp neydi? Sosyal medyada gösterilen pahalı kumaşların zarafeti mi, yarını yokmuşçasına yaşanan, gündelikten oluşan sahte eğlenceli hayatlar mı? Yoksa başkalarının övgüsünü anlatırken böbürlenip aldığımız binlerce like mı?

Evet, bunlardı ama bunlar sadece benim gördüğüm ufak noktalardı. Bunları kendimce birleştirince ortaya tek bir şeyin çıktığını gördüm.

BEN

Evet hemen üstte ben kelimesini yalnız bıraktım. Bunun nedeni ise; gerçekten hepimizin aslında yalnız karakterler olduğunu göstermek istememdi. Yalnızlığımızın en büyük sebebi yalancı hayatlarla yalancı mutlulukları gördüğümüz sosyal(!) alanlardı. Yalnızlığımızı dışa vurmasak -vuramasak- da içten içe sövdüğümüz şeylerin başında geliyor, yani benim öyle. Neden kendimiz olamıyor da belli güzellik, başarı ve iyilik kalıplarında sıkışıyoruz?

Bu arada çok soru sorduğumu söylemeyi unutmuşum. Kusura bakmayın. Sorgulamayı seviyorum.

‘Kalıpların hepsi bir araya gelince ben çıkıyor ortaya tamam anladık ama buradaki ben ne, açıkla artık’ diyordum kendi kendime. Artık açıklayabiliyorum.

Buradaki ben, hepimizin sadece bencilce duygularla en gözde olma isteğinden başka bir şey değil. Bencilce isteklerimiz, kimseyi düşünmeden olmasını istediğimiz onlarca hayal ve birilerinin yerinde olamamaktan kaynaklanan öfke, hırs ve kıskançlık.

Hepimizin beynine yavaş yavaş işlenen ve kabul etmesek de hepimizin içten içe korktuğu

'Başkasının gözünde neysem oyum'

kalıbı

Kısacası ben kim miyim?

Aynaya baktığınızda görmüş olduğunuz kişiyim.

Yani ben sizim

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

4 kisi

biz burada dört kisiyiz birimizin önunde kahve ve yarim sigara digerimizde yipranmis bir kitap ötekimizde dusunce deryasi sonuncumuzda ise bir kalem ve sararmis bir kagit hepimizin önü dolu ve herkesin cebinde bir hayat manasi dudaklarimiz ipeklerle dikilmis konusursak guzelligi bozulacak  anlamini yitirecek gozlerimizle birbirimizi anliyoruz gozlerde bir buhran var gecmisimizi anliyoruz gelecegimiz bile belli o buhranda kayboluyoruz gozler bir anda tek noktaya dikiliyor masanin ortasina ortasindan bir alev yeseriyor yuzumuzun ortasina ne bu? neden burada? elimiz ile dokunmaya calisiyoruz ama onda zemheri sogugu gozleri semada ve onun da dudaklari dikilmis kafamizi kaldiriyoruz gokyuzune aklin almayacagi bir sicaklik yagmur yagiyor atesten sicak bir elimizde ates var soguktan sicak ve biz kafamizi egip islerimize dönuyoruz birimizde kahve ve yarim sigara digerimizde yarim acilmis bir kitap ötekimizde dusunce deryasi sonuncumuzda ise bir kalem ve yarisi doldurulmus sararmis bir kagi...

2 kişi

  Biz burada 2 kişiyiz Kalplerde bir pırıltı Sonsuzluğa ulaşmak isteyen vücutlar Ve haykırışlar Ne istediğimizi biliyoruz Sorun ömürdü Ne kadar kısa görünse de o kadar uzundu aslında Sonsuzluğa ulaşmak isterken bir engeldi önümüzdeki Mutlak Kudret’e varmak ne kadar zormuş meğer Şu endüstriyel topluluklarda bir isyanmış insan olabilmek Bir devrimmiş kalplere nuru haykırabilmek Kelepçelenmiş beyinlere Hakk’ı anlatmak ne zormuş meğer Nasip olur mu son nefeste O’nu görebilmek Ruh bedenden ayrılırken mutluluk kanatlarını takabilmek Biz burada 2 kişiyiz Masanın ortasında bir kor Etraf zaten yangın yeri Kor bizi de yangına çevirmeye çalışıyor Zor bu devir Yangını söndürebilir mi bu 2 kişi Dener Ve davasını bir hışımla güder insan denen mahlukatlara karşı Devrim ağacı gibi şahit olur Zülfikar gibi yıkıp geçer ortalığı Sessizdir bu iki insan Sükûnetle bekler o günü O muhteşem günü Davasının sona ereceği ve mutluluk melekelerinin sınırlar...

Yol

  Sabahların olmadığı gecelerin birinde Benlik hissiyatını kesen soğuklara aldırış etmeden yürünen yolların ortasında kalan biri.. Tutunurken hayatın çatırdayan dalına Dalın üstüne her an binen onlarca yük Ve her yük için bir şükür daha.. Izdırap yağmurunun altında ıslanırken zaman mevhumundan bi’haber Bir elin göklerden kalbine ilişmesini beklediği İçinin karmaşasından ruhunun Can’ını unuttuğu  Kelam edecek bir taş duvara hasret Ve en çok kendine hasret bir yaşam.. Tam ortasındayken bu alemin Her şey etrafından akarken düzenli bir şekilde Serkeş haliyle onları anlamaya çalışan bir berduş.. Gülüp ağlayıp yiyip içen bizden biri bu berduş Düşüncelerini semanın sayfalarına yazarken hasret dolu gözlerle izler diğer tarafı Bu hengameden kaçmak için yalvaran bir çift göz ile.. Ve her defasında zor olanı başardığı için bir şükür Alemin ortasında viranelere layık bir izleyiş için onlarca şükür.. Her iç çekişin bir yakarış olduğunu bilen  Aklın her karışını çözülmeyen ilmeklerle b...